10 Mayıs 2015 Pazar
Güney Asya Kökenli Din ve Felsefe; Caynizm
CAYNİZM
Hindistan
‘da yaklaşık M.Ö.4 yüzyılda ortaya çıkan dini akımlardan biridir. Hindistan’daki
dört büyük dinden biridir. Kurucusu Mahavira (M.Ö. 599 - 527) Benares’te
doğmuş, otuz yaşına gelince ailesini terk ederek rahiplik elbisesini giymiş ve
kendini dünyadan soyutlamıştır. Caynizm daha çok asiller ve halk arasında yayılmıştır.
Mahavira 72 yaşında Bihar’da ölünceye kadar doktrinini vaaz yöntemiyle yaymış
ve onun ölümü Caynist takvimin başlangıcı sayılmıştır. Caynacılık Hindistan’ın
Kasi ve Kosola‘ ya kadar yayılım gösterdikten sonra M.Ö. 2 yüzyılda batı ve
güneye yayılmaya başlamıştır. Caynacılığın ortaya çıkışından başlayan görülen
bölünmeler MS.80 ‘de iki ayrı grubun doğmasıyla sonuçlandı. Bunlar
Şvetambaralar (Beyaz Giyinenler) ve Digambaralar (Göğü Giyinenler- Çıplaklar-)
Digambaralar kadının kurtuluşunun imkânsızlığına inanıyorlardı.
Mahavira
ile Buda aynı çağ ve memlekette yaşamışlar, benzeri inanç ve öğretileri yaymışlardır.
Mahavira tanrı fikri üzerinde durmamakla beraber bazı Caynistler tanrının
varlığına inanırlar. Tapınaklarında tanrı heykelleri vardır. Caynacılığın amacı
insanı varoluştan gelen acılardan ve karma ‘ya bağlı yeniden doğuştan
kurtarmaktır.
Cayna
ahlakı üç temel ilkeye dayanır. Bunlar; Doğru görüş, doğru bilgi, doğru davranıştır.
Caynaların başlıca ahlaki prensipleri öldürmemek, yalan söylememek, hiçbir
şekilde çalmamak, olabildiğince cinsel ilişkiden uzak kalmak şeklinde özetlenebilir.
Dürüst ve sade bir hayat sürmeği prensip edinen, Caynistler içki içmezler. Caynizme
inananlar, ancak kendi dinlerine uyanların ölümsüzlüğüne inanırlar. Onlara göre
evren ebedidir, yaratılmamıştır. Cennet ve cehennem vardır. Ayinleri rahip ve
rahibeler idare eder. Gösterişli mabetleri vardır. Kutsal kitapları “Agamalar”
dır.
Caynalar
“ahimsa” ilkesine dayanarak zanaatla ilgilenmediklerinden çoğu tüccar ve
zengindir. Bütün insanların çeşitliliğine inanan Caynalar, Budistlerin tersine herkesle
yemek yerler. Hindularınki kadar katı olmayan mesleklere bağlı bir kast sistemini
benimsemişlerdir. Günümüz de sayısı yaklaşık 4.000.000 olan Caynizm taraftarlarının,
büyük çoğunluğu Hindistan ‘da yaşamasına karşılık Avrupa’dan Amerika’ya hatta
Avustralya’ya kadar Caynist topluluklara ve ibadet yerlerine rastlamak mümkündür.
Uzakdoğu Dini, Taoizm
Taoizm, Çin'in en büyük ve en eski dinlerinden biridir.
Milattan altı asır önce zuhur eden bu din bugüne kadar varlığını korumuştur.
Tabii hayata dönüş, medeniyete karşı pasiflik esasına dayanan Taoizm, gerçeğin
tek olduğunu kabul eder. Bir düzen ve birlik ilkesi vardır, bu ilke sır doludur
ve adlandırılamaz; hem aşkın, hem içkindir; bu ilkeye Tao, yani "Yol"
denir. Taoizm, hayatın iksirini ve ebediyetin sırrını ararken binlerce yıl
önce Kimya ilminin gelişmesine Önemli katkıda da bulunmuştur.
Çin düşüncesinde ve Çin tarihinde meydana gelen olaylarda
ikibin yıl süre söz sahibi olan ve inanç esaslarının çok eski zamanlara ait
olduğu söylenen Taoizmin kurucusunun M.Ö. 507 yılında doğan Lao-dzı olduğu
sanılıyor.
Milattan önce dördüncü ve üçüncü asırlarda yaşayan
Cuang-dzı, Lao-dzı'ın semavi bir muallim olduğunu iddia ederek, kitabını şerh
ederken kendi felsefesinden de ilavelerde bulundu.
Özellikle Han'lar çağında Örgütlenen Taoizm, ilk önce Che
Şuan dağlık bölgelerinde gelişti. Miladın 142. yılında Şang Ta-oling,
rabbından kendisine vahiy geldiğini ve Taoizm'de reform yapmakla görevlendirildiğini
iddia etmiştir. Böylece Taoizm'i kendisinden sonra gelen ve sülalesinden olan
semavi muallimlere bağladı.
Miladi ikinci yüzyılda ortaya çıkan Tai-Ping hareketi
sebebiyle halk arasında yayıldı. Semavi muallimlerin bu yayılmada önemli rolü
oldu.
M. 220 yılında Çinliler üçe ayrıldılar, aralarında dini ve
ırki farklılıklar zuhur etti.
Miladi üçüncü ve dördüncü yüzyılda Modern Taoizm ortaya çıktı.
(M. 406-477) arasında yaşayan Reformcu Lo Hiu Şing, Taoizm'e ait tüm mukaddes
kitapların kilise kanunu mefhumunu tesbit etti.
Tang (618-907) ve Ming (1368-1644) sülalelerinin kurucuları
halkın desteğini kazanmak için, Taoizm'in gaybden haber alma iddiasını metod
edindiler.
Semavi Muallimler olan şimdiki Şang sülalesi mensupları,
aslen Han Oğullan zamanında zuhur eden ilk Semavi Muallim Şang Tao Ling'in
torunları olduklarını ileri sürerler.
İlah hakkındaki düşünceleri: îlah, sessiz, suretsiz, ebedi,
varlığı başkasının varlığından daha önce, varlıkların aslı ve ruhu bu
varlıklarda bulunan bir varlıktır. Tao, mutlak var olandır, kâinatın
muradıdır. Kâinattan ayrı olmayıp esasıdır. Bütün varlıklar kendisinden
kaynaklanmaktadır. Vahdet-i vücuda inanırlar. Yaratan ve yaratılan aynı şeydir.
Birbirinden ayrılmayan parçalardır. Ayrılması demek yok olması demektir. îlah
hakkındaki görüşleri, yaratanın varlıklar içinde hulul ettiğine ve ancak hulul
yoluyla bu varlıkları etkilediğini savunan hulul mezhebine çok yakındır.
Göklerde ve yerde tüm varlıkların hayat, faaliyet ve hareket
aslı olan büyük semavi kanuna inanırlar.
Cuang-dzı'ye göre insan, dünyaya kâinatla beraber
gelmiştir. însan Allah'ı sever. Ancak Allah'ın geldiği kaynağı daha fazla
sever. Buna göre, Allah'tan önce varlık inancını taşıdıkları da görülür.
Chioo ayini en eski ayindir. Toplumun ilahla ilişkisini
yenileme manasında olan bu ayin Ta-iwan'da hâlâ yapılmaktadır. Kâhinlerin göreve
başlaması ve ilahların doğum günleri ylc ilgili ayinleri de vardır. Bazı
kâhinler cenaze, doğum ve evlenme münasebetlerine mahsus ayinler yaparlar.
Ayinlerinden biri de hastayı tedavi ayinidir. Hasta sessiz
bir odaya alınarak halini ve işlediği günahlarını düşünmesi için bir süre
bırakılır. Bu tedavide bazı aracılar da kullanılır. Bu aracılar uzun süre
konsantre olarak ilahların, ölülerin veya yakınların görüşlerini kendisine
ilettiklerini ileri sürerler. Taoist ayinlerde tütsü esastır. Aynca hançer,
sihirli su, müzik, maske ve mukaddes kitaplara da başvururlar.
Mistik
bir düşünce yapılan vardır. Onlara göre iyi bir Taoist, kendi içini
meşguliyetlerden ve pisliklerden temizleyerek mücerret gerçeklerle
doldurmalıdır. Maddeden arınmakla insan halis ruh haline gelir.
Mistisizmin en yüksek makamı, fertle mutlak varlık arasında
tam birleşme merha-lesidir. Bu da, tam birleşme yoluyla bir şahsiyet haline
gelmekle olur.
însan, gerçek bilgiye yükselince ölüm ve hayatın olmadığı
özel bir hale gelmiş olur.
Taoizm, Konfüçyizm'in tersine pasifliğe yönelir. Bunlara
göre fazilet, çalışmamaktır. İnsanları mukaddes dağlarda ve uzak adalarda
düşünerek yaşamaya davet ederler.
Yasaların, ilmin ve medeni gelişmelerin insan fıtratını
bozduğunu ileri sürerler ve fıtratın asıl temizliğini kazanması için tabii
hayata dönülmesi gerektiğini savunurlar.
Taoistler ömrün uzamasına önem verirler. Yaşlılık onlara
göre mukaddestik alametidir. Taoist inancın hedeflerinden biri de ömrün
uzatılması ve ebedileştirilmesİ-dir. Bazıları ömrün yüzyıllar sürebileceğini
iddia ederler. Bunlara göre ebedilerin en yücesi gündüzleri göğe
yükselebilendir. Bu ebediliğin bedeni ve ruhi eğitimle olacağına inanırlar.
Hayat iksirini arama çabalan tıp ve kimya ilimlerinin
ilerlemesine yaradığı gibi, bu yolla kaynaklanan sihirbazlık ve diğer hileler
de kâhinlerin maddi zenginliklerinin artmasına yaramıştır.
Ahlaki esaslara bağlı olduklarını vurgularlar ve aynca
toplumsal mevsim törenlerine katılmanın çok önemli olduğunu belirtirler.
Bunlara göre yeniden diriliş ve hesap vermek yoktur; iyilik
yapan sağlıkla mükâ-fatiandırilırken, kötülük yapan da hastalık ve erken ölümle
cezalandırılır.
Kitapları
Lao-dzi'ın
kitabıdır. Bu muallimin düşüncelerini muhtevi bir kitaptır. Aslında Yen Şi
adındaki bekçisinin ricası üzerine yazılmıştır. Kasıtlı olarak muamma
ibarelerle dolu bu kitapta, Taoizm'i idare eden hükümdar için esaslar ve
Örnekler mevcuttur.
Taoizm'in felsefi teorisini açıklayan; keza gök ile beşer
arasında, tabiatla toplum arasında karşılaştırma yapan, Taoistlerin her türlü
sümüklerden vazgeçmesini isteyen bir kitaptır. Bu kitapta ayrıca,
hareketlerinde tam serbestliğe sahip kâmil insanlardan söz edilir; bunların
tabiat kanunlarına tabi olmadıkları, sıcak veya soğuktan etkilenmedikleri ve
havada uçtukla-
rı kimi hikâyelerle de anlatılır.
Milattan üçyüz yıl Önceye ait bu kitapta sağlığı koruma ve
hayatı uzatma çabalan sonucu maden, bitki ve hayvansal materyaller üzerinde
yapılan deneyler anlatılır.
M. 317 yılında telif edilen bu kitap eski kimya ilminden
bahsetmektedir. Kitapta bazı iksirler yoluyla madenleri altına çevirme ve
hayatı uzatma denemelerinden söz edilmektedir.
e) Aynca gizli olan felsefi ve
dini edebiyatları da vardır. Bir kısmı milattan önce IV. ve II yüzyıla ait
olup hükümdarlan ik-naya çalışmakta; diğer kısmı ise, miladi II. yüzyıla ait
olup, dini Örgütlenmelerle ilgilidir.
Menşei
Taoist kavramlar çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır.
Bunlar Lao-dzı tarafından belirlenmiştir.
Taoizm, Konfüçyusçuluk ve Buddhizm; birbirine komşu
bölgelerde meydana çıkıp o bölgelerde geliştiğinden birbirlerinden etkilenmişlerdir.
Aynı muhtevaya sahip olan fakat çeşitli metodlarla ifade edilen mistik düşünce
bunlar arasında müştereklik arzeder.
Taoizm, Konfüçyusçuluk'a Buddhizm'den daha yakındır.
Taoistler manastır inşası, rahiplik ve bekârlık fikrini
Buddhistler'den almışlardır. Günümüz araştırıcıları Taoizm'de bir nevi teslis
bulunduğunu belirtmektedir. Tao ilk ezeli akıldır; ondan bir meydana gelmiş, bu
birden de her şeyin kaynağı olan üçüncü doğmuştur.
1958 yılında Çin'in çeşitli bölgelerinde 30 binden fazla
Taoist kâhinin faaliyet gösterdiği açıklandı. Bilindiği üzere Çin'in klasik
Taoist kültürü, pek çok değişime uğramış olmasına rağmen, hâlâ yaşayan kültürler
arasında yer alır.
1949 yılında semavi muallimlerin sonuncusu Şang in Yu,
Taiwan'a sığındı. 1960 yılında Taoizm yeniden canlandı. Tai-pe yakınlarında
Lu-Yung-Yen'in heykelinin bulunduğu Şahnan tapınağı gibi büyük tapınaklar inşa
edildi. 1970 yılında Ölen bu semavi muallimin yerini oğlu Şang Yuan Hsin aldı.
Malezya, Binyang, Singapur ve Bangok etrafında bazı Taoist
gruplar mevcuttur.
Günümüzde Taoizmin en geliştiği ülke Japonya'dır.
Taoizm'in yaşanan göç sebebiyle 20. asırdaki en önemli
merkezi Taiwan olmuştur.
En Büyük Üçüncü Din: Hinduizm
Çeşitli
görüşleri, dini inanışları, mitolojik davranışları ve ibadetleri içine alan ve
Hindistan’da yaşayan Hinduların tâbi olduğu inançlar ve görenekler ile dini ve
sosyal kurumların tamamına verilen ad. Tek başına bir dini inanış biçimi
olmaktan ziyade sosyal bir sistem olarak yaşayan Hinduizmin dini temelleri Veda
dinine ve Brahmanizme dayanmaktadır. Bu sebeple zamanımızda Brahmanizmle
Hinduizmin birbirinin yerine kullanıldıkları görülmektedir.
Tarih bakımından M.Ö 2000 yılın son yüzyıllarında Hindistan’a yerleşen Hintlilerin kutsal saydıkları “Vedalar” adlı İlkçağ metinlerine dayanan Hinduizm, M.Ö. 1200-500 yılları arasında Hint yarımadasını işgal eden Ârilerin dini inanışı hâline geldi. Daha sonraki zamanlarda bazı değişiklikler göstererek zamanımıza kadar ulaştı.
Hinduizmde iki temel inanç esası vardır:
Birincisi; tenasüh, yani ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi inanışıdır. Hinduizme göre varlıkların ruhları, öldükten sonra başka bir varlığın bedenine dönebilirler. Tenasüh yoluyla ruhların yükselmeleri düşünüldüğü gibi, yaptıkları işlere göre aşağı derecelere indikleri de kabul edilir.
İkinci temel inanış ise kast sistemidir. Halkı birbirinden ayrı dört sınıfa ayıran bu sistemin birinci sınıfı, Brahmanlardır. Bunlar Brahma inanışının kudsi rahipleri ve âlimleridir. Mukaddes Veda kitabını okumak, açıklamak ve diğer Brahma mensuplarına yol göstermek vazifeleridir. İkinci sınıf, Krişnalardır. Bu sınıfa hükümdarlar, racalar ve büyük devlet adamları ve askerler girerler. Üçüncü sınıf Vayansalardır. Bu sınıfa da tüccarlar ve çiftçiler girerler. Dördüncü sınıf Çudralardır. Bu sınıfa işçiler, sanatkârlar vb. girerler. Bu dört sınıftan çıkarılanlara ise parya ismi verilir. Bu zavallıların insan gibi yaşamak hakkı yoktur. Hayvan muamelesi görürler. Dört sınıfa giren insanların haklarına malik değildirler.
Hinduizmde yaratıcı Brahma adı verilen tanrıdır. Ayrıca Krişna, Vişnu ve Siva (Şiva) dan teşekkül eden üçlü tanrı inancı vardır. Hinduizmin bu üçlü tanrı inancına Trimurti denir. Bu üçlü inanışın dışında Hinduizmde sayısız denecek kadar tanrılar da vardır. Ayrıca dağlar, ırmaklar ve hayvanlar mukaddes ilahi varlıklar olarak kabul edilir. Hele inek Hindistan’ın en mukaddes hayvanıdır. Çünkü o bütün insan olmayan mahlukların sembolüdür. Onu öldürmek demek, bir Brahmanı öldürmek demektir ki affedilmez. Diğer mukaddes yerler Ganj Nehri ve Benares şehridir. Onlara göre, Ganj Nehri insanın günahlarını temizler. Benares’te ölen, Siva (Şiva) nın inayetine kavuşur.
Hinduizmde dini inanış emir ve yasaklar Manava Dharina Şastra ismindeki mukaddes kitaplarında yazılıdır. Bu mukaddes kitaptan başka Brahmanalar, Upanişadlar, Puranalar, Mahabharatalar ve Ramayanalar adlı mukaddes kitaplar da vardır.
Hinduizmde insanı tanrılara ulaştıran birçok yol vardır. Bunlardan biri yoga’dır. Birlik anlamına gelen yoga hem psikolojik bir disiplin, hem de değer verilen şeyle kaynaşmak gayesiyle teneffüsü kontrol etme faaliyetidir. Tanrılara ulaştıran ikinci önemli yol Tantrizm’dir.
İbadetlerin mühim kısmı kurtuluşu temin eden üç esasta toplanmıştır.
Birincisi; güzel amellerdir. (Mesela, ölenler için kurban kesmek, güneşe hürmet etmek, evde devamlı ateş yakmak, doğum, ölüm ve düğünlerde ibadet etmek, mukaddes kitapları okumak.)
İkincisi, hakikat bilgisidir. Bütün varlıkların aslı tek hakikattir. Bu hakikate ulaşabilmek için dini bilgileri öğrenmek, rahip olmak ve dünyayı terk etmek lazımdır.
Üçüncüsü, tanrı ile beraber olmaktır. Bu da ibadetle olur. Hinduizmde tapınma kişisel olabilir. Buna puja adı verilir. Kurban törenlerine jajna denir. Her kişi için doğumundan ölümüne kadar 12 tören yapılır.
Hinduizmde temel ahlak kaidesi nefse hakimiyet ve feragatkâr olmaktır. Kast sistemine bağlı kalmak için azami gayret sarf etmek, Brahmanların kanunlarına uymak, kadınlara hiçbir hak tanımamak ve paryaları kurbanlık hayvanlar gibi telakki etmek Hinduizmin sosyal idealini ortaya koymaktadır.
Kurucusunun bulunmayışı, tenasüh inancının bulunması ve hayvan etinin yenmemesi gibi özelliklerle diğer bâtıl dinlerden ayrılan Hinduizm İslamiyet’ten sonra bazı değişiklikler geçirdi. Tevhid inancını savunanlar oldu. Yakınçağda Batıyla ilişkilerin neticesinde Hinduizm içinde çeşitli reform hareketleri gelişti. 1828’de Rommohan Ray’ın kurduğu Brahmo Samac (Brahma’nın Cemiyeti) ile 1875’te Dayananda Sarvasti’nin kurduğu Arya Somal (Soylular Derneği) Hinduizmi çok tanrıcılıktan ve tasvire tapınmadan arındırarak yeni bir şekil vermeye çalıştılar. Mohandos Gandhi şiddet kullanmamak, evlenmemek ve toplumsal hoşgörü gibi eski Hindu geleneklerini yeni sosyal ve siyasi şartlara uyarladı.
Tarih bakımından M.Ö 2000 yılın son yüzyıllarında Hindistan’a yerleşen Hintlilerin kutsal saydıkları “Vedalar” adlı İlkçağ metinlerine dayanan Hinduizm, M.Ö. 1200-500 yılları arasında Hint yarımadasını işgal eden Ârilerin dini inanışı hâline geldi. Daha sonraki zamanlarda bazı değişiklikler göstererek zamanımıza kadar ulaştı.
Hinduizmde iki temel inanç esası vardır:
Birincisi; tenasüh, yani ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi inanışıdır. Hinduizme göre varlıkların ruhları, öldükten sonra başka bir varlığın bedenine dönebilirler. Tenasüh yoluyla ruhların yükselmeleri düşünüldüğü gibi, yaptıkları işlere göre aşağı derecelere indikleri de kabul edilir.
İkinci temel inanış ise kast sistemidir. Halkı birbirinden ayrı dört sınıfa ayıran bu sistemin birinci sınıfı, Brahmanlardır. Bunlar Brahma inanışının kudsi rahipleri ve âlimleridir. Mukaddes Veda kitabını okumak, açıklamak ve diğer Brahma mensuplarına yol göstermek vazifeleridir. İkinci sınıf, Krişnalardır. Bu sınıfa hükümdarlar, racalar ve büyük devlet adamları ve askerler girerler. Üçüncü sınıf Vayansalardır. Bu sınıfa da tüccarlar ve çiftçiler girerler. Dördüncü sınıf Çudralardır. Bu sınıfa işçiler, sanatkârlar vb. girerler. Bu dört sınıftan çıkarılanlara ise parya ismi verilir. Bu zavallıların insan gibi yaşamak hakkı yoktur. Hayvan muamelesi görürler. Dört sınıfa giren insanların haklarına malik değildirler.
Hinduizmde yaratıcı Brahma adı verilen tanrıdır. Ayrıca Krişna, Vişnu ve Siva (Şiva) dan teşekkül eden üçlü tanrı inancı vardır. Hinduizmin bu üçlü tanrı inancına Trimurti denir. Bu üçlü inanışın dışında Hinduizmde sayısız denecek kadar tanrılar da vardır. Ayrıca dağlar, ırmaklar ve hayvanlar mukaddes ilahi varlıklar olarak kabul edilir. Hele inek Hindistan’ın en mukaddes hayvanıdır. Çünkü o bütün insan olmayan mahlukların sembolüdür. Onu öldürmek demek, bir Brahmanı öldürmek demektir ki affedilmez. Diğer mukaddes yerler Ganj Nehri ve Benares şehridir. Onlara göre, Ganj Nehri insanın günahlarını temizler. Benares’te ölen, Siva (Şiva) nın inayetine kavuşur.
Hinduizmde dini inanış emir ve yasaklar Manava Dharina Şastra ismindeki mukaddes kitaplarında yazılıdır. Bu mukaddes kitaptan başka Brahmanalar, Upanişadlar, Puranalar, Mahabharatalar ve Ramayanalar adlı mukaddes kitaplar da vardır.
Hinduizmde insanı tanrılara ulaştıran birçok yol vardır. Bunlardan biri yoga’dır. Birlik anlamına gelen yoga hem psikolojik bir disiplin, hem de değer verilen şeyle kaynaşmak gayesiyle teneffüsü kontrol etme faaliyetidir. Tanrılara ulaştıran ikinci önemli yol Tantrizm’dir.
İbadetlerin mühim kısmı kurtuluşu temin eden üç esasta toplanmıştır.
Birincisi; güzel amellerdir. (Mesela, ölenler için kurban kesmek, güneşe hürmet etmek, evde devamlı ateş yakmak, doğum, ölüm ve düğünlerde ibadet etmek, mukaddes kitapları okumak.)
İkincisi, hakikat bilgisidir. Bütün varlıkların aslı tek hakikattir. Bu hakikate ulaşabilmek için dini bilgileri öğrenmek, rahip olmak ve dünyayı terk etmek lazımdır.
Üçüncüsü, tanrı ile beraber olmaktır. Bu da ibadetle olur. Hinduizmde tapınma kişisel olabilir. Buna puja adı verilir. Kurban törenlerine jajna denir. Her kişi için doğumundan ölümüne kadar 12 tören yapılır.
Hinduizmde temel ahlak kaidesi nefse hakimiyet ve feragatkâr olmaktır. Kast sistemine bağlı kalmak için azami gayret sarf etmek, Brahmanların kanunlarına uymak, kadınlara hiçbir hak tanımamak ve paryaları kurbanlık hayvanlar gibi telakki etmek Hinduizmin sosyal idealini ortaya koymaktadır.
Kurucusunun bulunmayışı, tenasüh inancının bulunması ve hayvan etinin yenmemesi gibi özelliklerle diğer bâtıl dinlerden ayrılan Hinduizm İslamiyet’ten sonra bazı değişiklikler geçirdi. Tevhid inancını savunanlar oldu. Yakınçağda Batıyla ilişkilerin neticesinde Hinduizm içinde çeşitli reform hareketleri gelişti. 1828’de Rommohan Ray’ın kurduğu Brahmo Samac (Brahma’nın Cemiyeti) ile 1875’te Dayananda Sarvasti’nin kurduğu Arya Somal (Soylular Derneği) Hinduizmi çok tanrıcılıktan ve tasvire tapınmadan arındırarak yeni bir şekil vermeye çalıştılar. Mohandos Gandhi şiddet kullanmamak, evlenmemek ve toplumsal hoşgörü gibi eski Hindu geleneklerini yeni sosyal ve siyasi şartlara uyarladı.
Devam Eden Bir Gelenek: Paskalya Yortusu
İsa'nın
dirilişini dile getiren Paskalya, Hıristiyanlık'ın en büyük bayramı sayılır. Paskalya
tüm Hıristiyanlar tarafından kutlanır. Yaygın olarak kiliselerde düzenlenen
ayinlerin dışında, kutlandığı ülkeye göre değişik gelenekler vardır. Bunlar
arasında en yaygını şahısların birbirine genellikle çikolatadan yapılan
Paskalya tavşanı ve Paskalya yumurtası hediye etmesidir.
Paskalya Günü, ilkbahar gün dönümünün yaşandığı21 Mart'ta dolunayın
görülmesinden sonraki ilk pazar günüdür. Bu nedenle Paskalya
Günü'nün tarihi değişebilmekle birlikte genellikle, Paskalya tarihi için Nisan
ayının ikinci pazarı önerilir.
Paskalya, perhizle geçen beş
haftalık (büyük perhiz) bir hazırlık dönemi ile son haftayı (kutsal hafta)
kapsar. Paskalya Günü'nde (paskalya pazarı) sona erer. Pentekostes (hamsın)
yortusuna kadar süren 50 günlük döneme, Paskalya dönemi (hamsin dönemi) adı
verilir.
Dünyanın En Büyük Dini Buluşması: Kumbh Mela
Kumb Mela
Festivali veya kısa
adıyla Kumb Mela, (Devanagari: कुम्भ मेला) Hindistan'da
12 yılda bir düzenlenen, Hinduizm geleneklerine
göre yaşatılan toplumsal bir festivaldir. Dünyanın en büyük dini organizasyonu
olarak kabul edilir. Müslümanların, Kabe'de
yaptığı hac gibi bir dini eylemdir. Hintçe Kumb
(Kumbh) sürahi, Mela ise adil demektir. Her 12 yılda bir onmilyonlarca Hinduizm dini
mensubu toplanarak, kutsal sayılan Ganj Nehri ile Yamuna nehirlerinin
birleştiği yerde yıkanır.
2001 yılında 40 milyon Hindu, Ganj
Nehrine dalmıştır. 2013 yılında da bu 55 milyondan fazla kişiyle
tekrarlanmıştır. Festival 12 yılda bir 55 gün sürmektedir.Sanskritçede kumbha
kulpsuz, ağzı dar, kavanoz ya da güğüm; mela da toplanma, bir araya gelme,
kısacası festival ya da panayır. Kumbh Mela güğüm festivali ya da panayırı
olarak çevirilebilir. Kumbh Mela, Hindistan’da ilk nehir etkinliklerinin
başladığı antik Vedik dönemine kadar gider. Kökeni Hint mitolojisidir,
Puranalar’da, Maharabata ve Ramayana destanlarında anlatılır, Hintlilerin
yaradılış mitlerinden kaynaklanır. Çinli seyyah Huan Tsang’ın 7’nci yüzyılda
Hindistan gezisinde gördüğü Kumbh Mela’ları yazılarında anlatmıştır. Bir
zamanlar tanrılar güçlerini yitirirler. Güçlerini yeniden kazanmak ve
ölümsüzlük iksiri Amrita’yı ele geçirmek için Süt Okyanusu’nun çırpılması
gerekmektedir. Bunun için iblislerle işbirliği gerekir. İçkiyi adilce paylaşmak
üzere anlaşırlar. Süt Okyanusu’nu çalkaladıklarında, Amrita bir güğümün (Kumbh)
içinde ortaya çıkar. Tanrılar, iblislerin ölümsüzlük iksirini çalmasından
endişelidir. Güğümü alıp kaçmak isterler. Gökyüzünde büyük bir savaş başlar.
Tanrılar ve iblisler 12 gün, gece savaşır. Yeryüzündeki 12 yıla tekabül eden
mücadelede Tanrı Vişnu güğümü kapıp götürür. Bu sırada dört damla iksir
Hindistan’ın dört ayrı noktasına dökülür: Günümüzde Kumbh Mela’nın kutlandığı
Allahabad (Prayag), Haridvar, Uceyn, Nasik. Kumbh Mela, şu anda yalnızca
Hindistan’ın değil, tüm dünyanın en büyük dinsel töreni. İki biçimde
gerçekleştiriliyor. Purna Kumbh (Tam Kumbh) 12 yılda bir Allahabad, Haridvar,
Uccain ve Nasik’te; Ardh Kumbh (Yarım Kumbh) 6 yılda bir Haridvar ve
Allahabad’da, Maha Kumbh Mela ise 12 Purna Kumbh Mela’dan sonra, yani 144 yılda
bir gerçekleştirilir.
Kumbh Mela’nın tarihi
her yıl Güneş, Ay ve Jüpiter’in burçlar kuşağındaki konumuna göre hesaplanır.
Allahabad için zorunlu zaman Jüpiter’in “Boğa”, güneş ve ayın “Oğlak” burcunda
olduğu dönem. Tarih, özel günler çok önceden duyurulur. Bu günlerde ırmaklarda
yıkanmanın bedeni ve ruhu temizleyerek çok yarar getirdiğine, kötü karmayı yok
ettiğine inanılır.
Kumbh Mela bir hac ve suda arınma
etkinliği. Hacılar genelde sabah saat 03.00’dan sonra Ganj Nehri’ne girmeye
başlıyor. Dünya nimetlerinden soyutlamış münzevi kişiler, kutsal adamlar diye
tanımlayabileceğimiz sadaka çanağı taşıyan, çoğu safran renkli giysiler
içindeki Sadular ise güneşin doğuşu ile suya giriyor.
Her Kumbh Mela’nın en çok ilgi gören
kişileri çıplak sadular (naga babalar). Bunlar gerçekte Hindistan’da
Hinduizmin Budizmi alt etmesinde büyük katkısı olan Adi Sankaraçarya’nın 8’inci
yüzyıl başında örgütlediği militan Hindular.
Neredeyse 1200 yıllık bir geleneğe
sahipler. Çıplak vücutlarına sürdükleri kül ve uzun saçlarıyla tanınan bu
kişiler akhara (akhada) olarak da adlandırılıyor. 13 ayrı kümede
örgütlenmişler. Ve her Kumbh Mela’da ilk gün suya en önce kimin gireceği
konusunda aralarında mücadele sürüyor.
Çıplak 13 kümede kadınlar da var.
Ancak bunların ortalıkta çıplak gezmeleri yasak. 2013 Kumbh Mela’sında bir grup
kadın akhara (Juna Sannyesini grubundan) duşu – tuvaleti ayrı olan bağımsız bir
kampta kalmaya başladı.
İnanan Hindular bir biçimde
Allahabad’a geliyorlar: Yürüyerek, trenle, otobüslerle, özel vasıtalarla. Suya
girip arınıyorlar. Doğan güneşe saygı gösterip dilekte bulunuyorlar.
Meditasyon, yoga yapıyorlar, ateş törenlerine (yacna /yagna) katılıyorlar,
gurularının konferanslarını dinliyorlar, Naga babalara saygıyla sadaka
bırakıyorlar.. Deniz kabukları öttürülüyor, davullar çalınıyor, toplu ilahiler
söyleniyor.
Bir Yahudi Düğünü
Yahudi kanunlarına göre evlilik iki aşamadan oluşur; bunlardan ilki erusin (veya kiduşin yani "takdis") denen nişan törenidir. Bir sonraki aşama ise nissuin veya hupa denen evlilik törenidir. Erusin, çiftin birbirne karşı olan statüsünü, nissuin ise statü değişikliğindeki yasal yaptırımları belirler. Talmud zamanında bu iki tören birer sene arayla yapılmaktaydı; düğün gerçekleşene kadar gelin ebeveyninin evinde kalmaktaydı ve gelinin kaldığı oda damat tarafından hazırlanmaktaydı. Ortaçağlardan beri bu iki tören bir arada halka açık olarak yapılmaktadır.
Talmud'a göre erusin, damadın geline bir nesne uzatmasıyla gerçekleşir; bu nesne yüzük gibi değerli bir nesne olabileceği gibi gelinin damada nişanlandığını belirten bir belge de olabilir. Bu eylemin geçerli olabilmesi için akraba olmayan iki erkek şahidin önünde gerçekleşmesi gerekmektedir. Erusin'den sonra zina kanunları yürürlüğe girer ve dini boşanma gerçekleşmeden nişan bozulamaz. Nissuin'den sonran çift birlikte yaşayabilir.
Tektanrıcı Bir Din: Sihizm
Sihizm (Pencapça: ਸਿੱਖੀ), genel olarak 16. ve 17. yüzyıllarda Kuzey Hindistan'da yaşamış olan on gurunun öğretilerini temel alan tektanrıcı bir dindir. 1500'lü yıllar civarında ortaya çıkmıştır.
Dünya'daki büyük dinlerden sayılan Sihizm'in 23 milyondan
fazla inananı vardır. Sihizm sözcüğü Sih sözcüğünden türemiştir. Sih ise öğrenci anlamına
gelen Sanskrit शिष्य kökünden türemiştir. Sihizm Sih Dini olarak
da anılır. Bu dine inananlara Sih denir.
Sihizm'in
iki ana inanç esası vardır:
·
Bir Tanrı'ya inanmak. Sihlerin kutsal
metinlerinin açılış tümcesi yalnızca iki
sözcük uzunluğundadır ve Sih inancının temelini açıklar: ੴ -
Ek Onkar veya "Tek Yaratıcı".
·
Sihizm'e inananlar On Sih Gurusu'nun ve diğer azizlerin öğretilerine Sihizm'in kutsal metni
olan Guru Granth Sahib'de
anlatıldığı üzere boyun eğmek zorundadır.
Sihizm
düşüncesel anlamda Bakti hareketi (Hinduizm)
ve Sufizm (İslam) ile bazı ortak noktalara sahiptir. Bazıları
Sihizm'in sinkretik yani
bağdaştırmacı bir din olduğunu öne sürse de, birçok Sihe (Sihizm'e inanan) göre
bu yanlış bir düşüncedir; çünkü Sihler Sih Gurularının doğrudan Tanrı'dan
tanrısal ileti aldığına inanırlar.
Sihizm Tarihi
Guru Nanak Dev (1469-1538) Sihizmin kurucusu, Talwandi (Lahor yakınında, bugünki Pakistan'da) kasabasında
doğmuştur. Ebeveynleri Khatri
kastından Hindulardı. Bibi Nanki adlı kendisinden
büyük bir kız kardeşi vardı. Kız kardeşinin onda Tanrı'nın Işığını gördüğüne
fakat bu sırrı kimseye açmadığına inanılır. Yine kız kardeşinin Guru Nanak'ın ilk inananı olduğu bilinmektedir.
Nanak'ın hayatın sırlarını keşfetme arzusu onun belirli bir süre sonra evi terk
etmesine neden olmuştur. Bu döndem farklı inançtan kişiler tarafından saygı
duyulan Kabir (1440-1518) ile karşılaştığı söylenir.
1538'de Guru Nanak kendisinin devamcısı,
Guru, olarak - oğlu yerine - inananlarından Lehna'yı seçmiştir. Bhai
Lehna Guru Angad olarak
adlandırılmıştır ve Sihlerin ikinci gurusudur. Guru Amar Das, 1552'de 73 yaşındayken Sihlerin üçüncü
gurusu oldu. Onun guruluğu zamanında Goindwal Sihizm için önemli
bir merkez haline gelmiştir ve birçok gelişme meydana gelmiştir. 1574 yılında, 95 yaşında
vefat ettiğinde üvey oğlu Jetha'yı dördüncü guru olarak belirlemiştir.
Jetha Guru Ram Das olmuştur. Guru Ram
Das daha sonraları Amritsar olarak adlandırılacak
Ramdaspur kentinin kuruluşundan sorumlu olan gurudur. 1581'de Guru Arjan - dördüncü gurunun en
genç oğlu - Sihlerin beşinci gurusu olmuştur. Altın Mabet'in inşasından
sorumlu olan o olduğu gibi Sih kutsal metnini hazırlamıştır. 1604'te Adi Granth'ı Sihlerin Kutsal Kitabı olarak belirlemiştir. 1606'da zamanın Moğol liderleri tarafından,
Guru Granth Sahib'de değişiklik yapmayı reddettiği için, işkence görmüş ve
öldürülmüştür.
Guru Har Gobind Sihlerin altıncı
gurusu olmuştur. Guru Har Gobind yanında iki kılıç taşırdı; biri ruhani
nedenlerden diğeri ise fani nedenlerden. Bu noktadan beri Sihler askeri bir güç
haline geldiler ve bağımsızlıklarını savunmak için eğitilmiş bir savaşçı gücüne
sahip olmuşlardır. 1644'te Guru Har Rai guru oldu ve onun
ardından Guru Har Krişan,oğlu - daha küçük
yaşlardayken - 1661'de guru olmuştur. Guru Tegh Bahadur 1665'te guru oldu ve 1675'te, kendisine yardıma gelmiş Keşmirli Hinduları korumak
için kendini kurban edene kadar Sihlerin lideri olmuştur.
1675'te Aurangzeb dokuzuncu Sih gurusu, Guru Tegh Bahadur'u halk önünde idam
etmiştir. Ondan sonraki guru, Guru Gobind Singh bağlılarını daha da
militarize etmiştir. Ölmeden kısa süre önce Guru Gobind, Guru Granth Sahib'in
(Sih Kutsal Metni) Sihler için mutlak ruhani otorite olmasını ve fani
otoritenin Khalsa
Panth'a
(Sih Ulusu) verilmesini emretmiştir.
Her ne kadar önceki guruların da aldıkları
vahiyleri kaydettikleri bilinse de, ilk Sih Kutsal Metni beşinci guru, Guru
Arjan, tarafından 1604'te derlenmiş ve düzenlenmiştir. Guru
Granth Sahib, Gurmukhi yazısıyla yazılmış
olmasına rağmen farklı birçok dil içermesiyle (Punjabi, Hindi-Urdu, Sanskritçe, Bhojpuri ve Farsça dahil) diğer kutsal
metinlerden ayrılır. Sihler Guru Granth Sahib'i son, ebedi guru olarak
görürler.
Sihizm'in On Gurusu
Sihizm on guru (öğretmen veya üstad)
tarafından, 1469'dan 1708'e kadarki dönemde kurulmuştur. Her
üstad (guru) bir öncekinin mesajını (çağrısını) güçlendirmiş ve yeni şeyler
ekleyerek geliştirmiştir. Sihizm dini böyle ortaya çıkmıştır. Guru Nanak ilk
guruydu ve Guru Gobind Singh insan biçimindeki son gurudur. Guru Gobind Singh
ölürken Guru Granth Sahib'i son ve mutlak Sih Gurusu ilan etmiştir. Guruların
aynı ruha (veya 'jot'a) fakat farklı bedenlere sahip olduklarına inanılır.
İlk gurudan son insan biçimindeki guruya
kadar on guru şöyledir:
Temel İnanç ve İlkeler
Sihizm her yerde, her zaman var
olan ve sonsuz özelliklere sahip tek bir Tanrı'ya inanç üzerine kuruludur, bunu
savunur. Bu özellik Guru Granth Sahib'de çeşitli kereler tekrarlanmıştır.
Sihler Tanrı'ya herhangi bir cinsiyet
atfetmezler ve Tanrı'nın insan formu alabileceğine de inanmazlar. Ayrıca tüm
insanlar da din, ırk veya cinsiyet ayrımı yapılmaksızın eşit görülürler. Herkes
(Tanrı) Waheguru'nun kız ve erkek evlatlarıdırlar. Sihler tüm yaratıklarınn,
özellikle de insanların, haklarını korumak ve onların hakları için savaşmak
zorundadırlar. Aynı zamanda iyimser bir bakış açısı olarak tanımlanabilecek Chardi
Kala'ya
sahip olmaları teşvik edilir.
Sihler reenkarnasyona inanırlar. Tüm
yaratıkların, öldükten sonra farklı vücutlara geçen bir ruha sahip olduğuna
inanılır. Bu ruh göçü bağımsızlığa, özgürlüğe ulaşılana kadar devam eder. Sih
dini kurtuluşun tek yolu olarak görülmez; diğer dinlerden insanlar da kurtuluşa
erebilirler. Bu kavram diğer Dharmik dinler ile ortaktır.
Beş Kötülük
Her Sih'in yenmekle yükümlü olduğu Beş Şeytan veya Beş Kötülük bulunur:
Beş Erdem
Her Sih'in itaat etmesi gereken ve yukarıdaki
beş kötülükle savaşırken kullanacağı beş erdem: memnuniyet, hayırseverlik, şefkat, olumlu tutum ve tevazu.
Yasaklanan Davranışlar
1.
Mantıksız davranışlar: Batıl inançlar ve Sihlerce anlamı
olmayan ayinler (sünnet olmak, hac yapmak, oruç tutmak, nehirlerde yıkanmak,
görüntü veya putlara tapınmak vb.)
2.
Maddi bağlılık: ("Maya") Maddi şeylerin
(materyallerin) biriktirilmesi, bunlara aşırı bağlılık veya saplantı
gösterilmesi Sihizmde anlamsızdır, zira ölürken tüm mal varlığın burada
(Dünya'da) kalacaktır.
3.
Yaratıkların kurban edilmesi: (Sati) Dulların
kendilerini ölmüş kocalarıyla birlikte yakması, küçük veya büyük baş
hayvanların kutsal bayram vb. zamanlarda kurban edilmesi ve benzeri şekilde
canlıların kurban edilmesi yasaklanmıştır.
4.
Aile düzeni olmayan yaşam tarzı: Bir Sih'in münzevi,
keşiş veya yogi hayatı yaşaması uygun görülmez, teşvik edilmez.
5.
Gereksiz konuşma: Övünmek, gıybet, yalan söylemek vs.
yasaklanmıştır.
6.
Sarhoşluk: Alkol, narkotik maddeler, tütün ve diğer
benzeri mest edici, sarhoşluğa neden olan maddelerin kullanımı teşvik edilmez.
7.
Ruhban sınıfı: Sihlerin dini görevlerini yerine getirmek
için bir ruhban sınıfına veya herhangi bir din görevlisine, rahibe dayanmaları
gerekmez.
8.
Önyargılı davranış: Sihler kast, ırk, sınıf, cinsel seçim veya
cinsiyet ayrımı yapmamalıdırlar. Ayrımcılık ve adil olmayan davranışlar Sih
öğretilerinin tamamen aksi olarak kabul edilir.
İbadet Anlayışları
Sabah erkenden güneş doğmadan önce meditasyon
ve dua Sihlerin günlük ibadetleri arasındadır. Sihlerde Hristiyanlık ya da
Yahudilikte olduğu gibi belirli bir ibadet günü olmamakla birlikte Batıda
Hıristiyan ülkelerde yaşayan Sihler toplu ibadetlerini pazar günü yaparlar.
Her ne kadar genel yapısı itibarıyla İslam ve
Hiduizm arasında bir gelenek olsa da Sih geleneğinde İslam Ve Hinduizm'de
görülen hac, oruç ve kurban gibi ibadetler yoktur. Yine İslam ve Yahudilik gibi
inanç sistemlerinde görülen sünnet olma geleneğinede Sihler yer vermezler. Yine
Sihler bazı Hindu geleneklerinde ön plana çıkarılan asketizme, keşişlik
yaşantısına, dilenciliğe ve dulların yakılması geleneğine de karşı çıkarlar.
Sih dininde alkol, uyuşturucu, sigara vb. materyelleri kullanmak haramdır.
Ayrıca yalan söylemek, dedikodu yapmak ve kibirlenmekde haram olarak kabul
edilir.
Her Sihin günlük yaşamında yanında beş önemli
objeyi taşıması gerekir. Her birinin isimleri Pencabi dilinde K harfiyle başlayan bu
objeler 5 K ya da Kakkas olarak bilinir.
Bunlar Keş (saçın uzatılması), Kanga (tarak), Kara (çelik bilezik), Kirpan
(hançer) ve Kaça'dır (alta giyilen bir tür kısa don/şort). Bu objelerin
giyilmesi geleneği Halsa sistemi ile yakından ilgilidir ve onuncu guru Gobind
Singh tarafından sistemleştirilmiştir. Batı ülkelerinde Sihlerin Keş ve Kirpan
gelenekleri zaman zaman ciddi sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Saçın
kesilmemesi ya da uzatılmasını dini bir yükümlülük olarak kabul eden Sihler,
çocuklarının saçlarını tepeden kapatacak şekilde bir kurdele ile bağlamakta,
yetişkinler ise saçın tamamını kapatan bir türban kullanmaktadırlar. Trafiğe
çıkış gibi bazı kurallarla bazı işyerleri ve okullarda baş kapatmanın yasak
olması gibi uygulamalarda Sihlerin bunlara uymaya zorlanmaları ciddi
rahatsızlıklara yol açmaktadır. Kirpan olarak adlandırılan bir hançer taşıma
kuralını ise Sihler minyatür bir hançer ile yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Kakkas çeşitli sembolik anlamlar içermektedir. Örneğin saçın uzatılması
Tanrı'nın yaratmasındaki mükemmelliğin hatırlanmasını, tarak ise düzen ve
intizamı ifade etmektedir. Her Sih tarafından taşınan çelik bilezik Tanrı ile
sözleşmeyi/ahdi canlı tutmayı, giyilen beyaz don ise iffet ve aile yaşantısına
verilen önemi hatırlatmaktadır. Bazı Sihler günlük yaşamlarında Kakkas kuralına
tam olarak riayet etmezler. Sahajkari olarak adlandırılan bu kişiler, bu
tavırlarına rağmen cemaatin dışında görülmezler. Sih geleneğinde ölen kişilerin
cesedininin yakılması geleneği yaygındır; fakat nadiren gömme vb. uygulamalarda
görülmektedir. Ceset önce yıkanıp kefenlenir, sonrada yakılacak yere götürülür.
Cesetten geride kalan küller ise akarsuya atılır. Sihlerce kutsal sayılan
çeşitli günler ve zamanlar vardır. Guru Nanak'ın doğumu, guru Aryan'ın
öldürülmesi gibi guruların yaşamlarıyla ilgili çeşitli olayların yıllık olarak
anılmasına dayalı kutsal günler 'Gurpurb' olarak adlandırılır. Bundan başka
Baisaki ve Divali gibi, Hindistan'da diğer insanlarca da kutlanan çeşitli
bayramlar Sihlerce de kutlanmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)